The Mamluks were representers of an unordinary government organization in terms of both the Middle Ages and world history. Unlike most states in the medieval era, the sultanate established was not based on a dynasty. This phenomenon is likely one of factors which led to the conversion of the Mamluk regime into a unitary authority. Apart from that, there must have been a formation process that paved the way for the unitary polity. This current study suggests that the events occuring in the early sultanate should be focused on in order to find hints of the Mamluks’ inclination towards centralization. It would be significant to scrutinize the reasons for chaotic incidents such as political murders, assassinations and clique conflicts that occurred especially in the first decade of the Mamluk history (1250-60) to shed light on their perception with regard to power and authority. Indeed, it is possible to infer from these events the existence of a mindset that the authority of sovereignty is neither divisible nor shareable. And if there was such an administrative mentality, it must also have shaped the nature of the relations between the sultans and the elite amirs, who were as influential in Mamluk politics as the sultans. Consequently, opinions and motives in the background of the cases in question can contribute to determining both the origins of Mamluk centralization and some principles of their political structure.
Memlûkler, hem Ortaçağ hem de dünya tarihi açısından sıradan olmayan bir devlet organizasyonunun temsilcileriydiler. Ortaçağ dönemindeki çoğu devletin aksine, onların kurduğu sultanlık bir hanedana istinad etmiyordu. Kuvvetle muhtemel, bu vakıa Memlûk rejiminin üniter otoriteye doğru evrilmesine yol açan etkenlerden biridir. Bunun haricinde, söz konusu üniter yönetime zemin hazırlayan bir oluşum süreci vuku bulmuş olmalıdır. Mevcut çalışma, Memlûklerin merkeziyetçilik temayüllerini aksettirecek dikkate değer ipuçlarını bulmak için sultanlığın erken zamanlarındaki olaylara odaklanılması gerektiğini önermektedir. Münhasıran, Memlûk tarihinin ilk on senesinde (1250-60) meydana gelmiş, siyasi cinayetler, sûikastler ve klik çatışmaları gibi bazı kaotik vakaların nedenlerini dikkatli bir şekilde tetkik etmek, bu çerçevede, aynı nedenlerin onların iktidar ve otorite ile ilgili algılarına ışık tutabileceğinden ötürü oldukça mühimdir. Gerçekten de, bu olaylardan hükümranlık otoritesinin ne bölünebilir ne de paylaşılabilir olduğuna yönelik bir anlayışın var olduğu sonucuna ulaşmak mümkündür. Ve şayet var idiyse, böylesi bir zihniyet sultanlar ile Memlûk siyasasında sultanlar kadar nüfuzlu kimseler olan elit emirler arasındaki münasebetlerin doğasını da biçimlendirmiş olmalıdır. Netice itibarıyla, mevzubahis hadiselerin geri planındaki fikirler ve dürtüler, Memlûk merkeziyetçiliğinin kökenlerini ve politik yapılarının bazı prensiplerini tespit etmeye katkı sağlayabilir.